• MyPassion
YASEMİN EVREN: EVCİ ÇIKANLAR
15/10/2020 11:13

Merhaba sevgili okurlarım;

Nasıl kıskanırdım hafta sonu evlerine giden kızları. Evleri yakın olanlar cuma günleri bayrak töreninden sonra giderledi. Kimini almaya gelen biri olurdu. Annesi, babası, abisi, amcası vs...Kimi kendi giderdi il içindeyse evleri. Yakınsa yürürler, uzaksa il içi bir taşıta binerlerdi. İlçelere gidecek olanlar garaja gider, ilçe minibüslerine binerlerdi.

"Evci  çıkmak" denirdi hafta sonundaki ev iznine. Nasıl hava atarlardı bize bir görseniz. Ya da bize öyle gelirdi, günahlarını alırdık zavallıların. Onlar çantalarını alıp okul kapısından çıkarken, okulda kalanların içinden bir şeyler kopar, çoğu zaman ağlardık göz yaşlarımızı saklaya saklaya. 

Özellikle ilk sene çok zor gelmişti bize, hafta sonları evlerimize gidememek. Hele hele pazar akşamı okula dönen evci kızların tertemiz banyolarını yaptıklarını, formalarının gıcır gıcır yıkanıp ütülendiğini görünce içimiz daha bir burulur, kıskanırdık içten içe.

     

Okulun hamamı yok muydu? Vardı elbette. Ama evinizdekine  benzer mi hiç? Sınıflar şube şube, sıra ile ve belli saatlerde girerdi hamama. Dışarıda hamam malzemelerinle beklersin artık sıranın gelmesini. Sıra geldiğinde telaşlanır koşarsın kurna kapmaya. Hepi topu 20 dakikadır yıkanma süresi. Elini çabuk tutmazsan yarı köpüklü çıkmak zorunda kalabilirdin. "Evin mi sandın kızım burayı,Öyle aheste aheste yıkanıyorsun? Haydi kıpırda bakalım. Daha kaç şube sırada bekliyor biliyor musun?" diye hamam nöbetçisi abladan fırça yemek de çabası.

Çamaşırlarımızı elde yıkardık biz evlerine gidemeyen mahkumlar. Yarı temizlenmiş olurdu çoğu. Tam temizlenmezdi bizim çamaşırlar. Öyle muntazam ütü mütü nerde?

Evci çıkan arkadaşların okula döndükleri zaman çantalarından çıkan yiyecekler? Of! Of! Of! Gel de kıskanma. Mis gibi kokan ev kurabiyeleri, peynirler, zeytinler...Saat 18.00'de akşam yemeği yiyince acıkırdık haliyle saat 22.00'de yatana dek. Dolaplarında yiyeceği olanlar atıştırırlardı yatmadan önce. Ara sıra da birer kurabiye de bize düşerdi ama sağdan soldan kayıntı geleceğine pek emin olamadığımız için yemekhaneden ekmek çıkarırdık gizli gizli.

Ben en çok ev yapımı çemenlere bayılırdım. Ev yapımı domates ve biber salçasına çemen de dahil bir sürü baharat konur, bolca dövülmüş ceviz ve bir miktar da yağ ile tatlandırılırdı. Bir dilim ekmeğin üstüne çemen sürüp verseler, ben en zengin kahvaltıya değişmezdim. Ta o zamandan gelir benim baharat düşkünlüğüm. Pilavı, çorbayı, bol karabiberli ve bol acı biberli severim. Köfteye koyduğum baharatın haddi hesabı yoktur.

Bu özlemimi farkeden birkaç arkadaşım hafta sonu evlerine davet ettiler beni. Annelerine, babalarına okulda kalan arkadaşları için üzüldüklerini söyleyince onlar da konuk olarak yanlarında arkadaşlarından getirebileceklerini söylemişler. Davet edilen arkadaşlardan birkaçı konuk olarak gittiler evci arkadaşlarla.

Ben de farklı zamanlarda iki arkadaşımın evine konuk oldum. İlkinde Ulalı bir arkadaşım götürdü beni evlerine. Of! Of! Annesi ne hazırlanmış kızım gelecek, hem de bir arkadaşını konuk getirecek diye. Allah razı olsun. Börekler, sarmalar, dolmalar,kızartmar, köfteler ve nefis bir sütlaç.

Ev yemeklerine hasret kalmışım ya,  nasıl saldırdıysam artık, bir an herkesin bana şaşkınlıkla baktığını farkettim. Arkadaşımın annesi gülümseyerek, yaptıklarını beğenmemin onu çok mutlu ettiğini söyledi. 

Yemekten sonra baktım, sol elimin tırnağı kırılmış. Yatılı okulda makyaj malzemesi ne gezer? Arkadaşımdan bir törpü istedim. Bir gazete serdim divanın üzerine, tırnaklarını törpülüyordum. Hem kırık tırnağa şekil verecektim, bahanesiyle diğerleri de elden geçecekti. Öyle dalmışım ki arkadaşımın anneannesinin beni izlediğini hiç farkedemedim. 

"Endeenle ne edip durun gızım sen? Dırnaklaanı mı irendeleyon?" demez mi? Kimde can kalır? Bastık kahkahayı. Kimin aklına gelirdi ki törpüye rende demek? Güldük diye kızdı bize tonton nine. "Sizi gancıklaa sizi. Gız kısmı gülmez ööne her işeye" diye fırçasını da attı bize.

Bazı sözcükleri farklı söylerdi. "Nasılsın nineciğim? Ağrıyan, acıyan bir yerin var mı?" diye sorduğumda, " yaşlılık gari çocuğum, ölçek o gadaa emme şu tomatizmalarım öldürüp gidee bene" derdi.

"Beni" denmesi gereken yerde " bene" derler de,  "bana" denmesi gereken yerde "beni" derler Aydın ve Muğla yöresinde yaşayan güzel insanlar. İsmin "-,i" ve "-e" hallerini karıştırırlar sürekli. Yörenin tipik konuşma özelliğidir bu konuşma biçimi aynı zamanda. Hoş bir de ahenk verir halkın konuşmasına bu farklılık. 

Yakın zamanlarda yitirdik arkadaşımın anneannesini, babasını ve annesini. Duyunca çok üzüldüm. Bana evlerini, gönüllerini, sofralarını açmışlardı bu güzel insanlar. Nasıl üzülmem? Sol yanım çok acıdı bir süre. "Kesin melek olmuşlardır" diye avuttum kendimi. Işıklar içinde uyusunlar. Tüm kaybettiğimiz sevdiklerimize rahmet okuyalım yeri gelmişken. Mekanları cennet olur inşallah.

Başka bir hafta sonunda da Çine'ye gitmiştim Çine'li bir kardeşimle. Birlikte ilçede gezdiğimizi, ablasının öğretmen olarak çalıştığı ilkokula ve babasının manifatura dükkanına gittiğimizi anımsıyorum. Dahası silik, hafızamda kalmamış.

Asıl güzel olan nedir, bilir misiniz? Yatılı okul kardeşliği, dostluğu bir ömür sürer. Zaman zaman belirlenen yerlerde okulca toplanılır, katılabilen arkadaşlar biraraya gelince 16-18 yaşlarındaki gençler olurlar birkaç günlüğüne de olsa. Aynen bizim dostluklarımız gibi. Ne mutlu bize ki yarım yüzyıla yaklaşan dostluklar sürdürüyoruz. Bunda sosyal medyanın payını da yadsıyamayız.

Hazır bu yazıyı yazmışken bana gönlünü açan aileleri sevgi ve minnetle anıyor, hem arkadaşlarıma hem ailelerine çok teşekkür ediyorum. 

Nice sağlıklı yıllarda hep el ele, gönül gönüle olmak dileğiyle dostlar...

Yasemin Evren

Şerif AKARÇEŞME - serifakarcesme@hotmail.com


Facebook'ta Paylaş