• MyPassion
YAZARIMIZ YASEMİN EVREN YAZDI: SOKAĞIMIZDAN
10/08/2020 01:30

SOKAĞIMIZDAN
"Overlokçu geldi overlokçu. El dokuması halılar, makina halıları, paspaslar, kapınızda overlok yapılır."
Fatma teyze balkondan seslendi " uverlokcuuu bekle bekle"
Evindeki belki yirmi yıllık makina halılarının sağlam yerlerini kestirip, uzun kısa, yuvarlak yolluklar yaptırmayı düşünüyordu uzun zamandır. Aman ne güzel oldu. İyi olacak hastanın ayağına doktor gelmişti. İçeri çağırdı overlokçuyu. " Ben kaldıramıyom oğlum. Eşek ölüsü gibi bu eski halılar" deyince overlokçu bir halıya, bir Fatma Teyze'ye baktı. " Bunların işe yarar yeri kalmamış teyze, yazık olur yaptığın masrafa' diye bıraktı gitti.
Üzülmüştü Fatma Teyze. Yenisini alamayacaktı zaten, biraz daha kullanacaktı eski halıları çaresiz.
"Bakır kaplar kalaylansın
Şu odada üç mum yansın
Uyuyan bahtım uyansın
Ah ana beni eversene..
Haydi kalaycı geldi kalaycı! Evinizde bakır nâmına ne varsa, kalaylanır, kızaran yüzler ağartılır, parlatılır.

Kalaycı
geldi kalaycııı!"
Cemilanım balkondan durdurdu kalaycıyı. Keşkek kazanını, birkaç bakır tenceresini indirdi bahçeye. "Yakında oğlanın düğünü var. O zamana hazır olsun" dedi gülerek. Kalaycı düzeneğini kurup başlayınca konu komşu da getirdi ufak tefek birkaç bakır kap. " Çok şükür,bugün de ekmeği çıkardık taştan" diye düşündü kendi kendine kalaycı Ethem Efendi. "Çok şükür!"
" Haydi bohçacı geldi hanım! İpekliler, satenler, pamuklular, ketenler. Perdeler, masa örtüleri, karyola takımları getirdim. Dantel örtülerin, Antep işinin, tel kırmanın en güzelleri. Bohçacıı! Satış da yaparım. Fala da bakarım. Gelinlik kızı olanlar. Yeni ev alanlar. Kızı gelini doğum yapanlar..Hediyelik örtülerim vaaarr!" Roman ,Güllü iki, üç ayda bir dolaşır buralarda. İyi de iş yapar. Tanımayan yok gibidir neredeyse mahallede. Hele hele sevdiği olan kızlar, oğlu-kızı geçimsiz hatta boşanma aşamasında olanlar baş müşterisiydı Güllü Bacı'nın.
Bir kapının önüne bohçasını yayar, turlü türlü örtülerini satardı kısa sürede. İyi de lâf yapardı ağzı. Sırtında küçük gibi görünen o hazine sandığından ne çok ve değişik örtüler çıkardı görseniz. Benim ağzım bir karış açık kalırdı hep, bohçanın açık halini görünce. O koca bohçayı, nasıl taşıyordu acaba sırtında bu tıknaz, şişman kadın? Acırdım da haline. "Mecbur olmasa yapar mı? Allah yardımcısı olsun" derdim her gördüğümde onu.
Başka birgün hallaççı, omuzuna yuklediği hallaçı ile sokak sokak dolaşır, yün, pamuk ne varsa geçirirdi hallaçtan. Babaannem onun yaptığını,
budaklı kuru bir ağaç dalı ile yapardı. Yere kocaman çarşaflar serer, yünleri, pamukları pataklardı açık havada. Zamanla iç içe girip keçeleşmiş yünler, pamuklar, tel tel ayrılır, doldurulurdu yatak ve minder kılıflarına. Pamukları veya yünleri ilk hallaçlandığında, yataklar, minderler kaba kaba olur, uykuya doyulmazdı üzerlerinde. Hallaççı geniş bir alana yaygısını yayıp, gelen pamukları, yünleri atmaya başlayınca ( yaptığı işe 'hallaç atma' denirdi), çevresine çocuklar doluşur izlerdi meraklı gözlerle. Ağzında bir türkü, zevkle çalışırdı hallaç ustası İsmail Amca:
"Kadifeli yastık kadifeli yorgan
yer yumuşak
Emmim oğlu yanıma geldi bir uşak
Öpmesi yok, sevmesi yok gonuşak
Anne beni niye verdin çocuğa?
Sabah olur çocuk gider oyuna
Oynar oynar kum doldurur koynuna
Beni verenlerin vebal boynuna Anne beni niye verdin çocuğa?
Sabah olur pabucunu giyemez
Akşam olur yemeğini yiyemez
Karanlıkta yatağını bulamaz
Anne beni niye verdin çocuğa?"
Her satırını iki kez tekrar ede ede öyle güzel söylerdi ki, "acaba bu konuda dertli mi?" diye düşünürdü izleyenleri..
İyi ki rahmetli Barış Manço bu şarkıyı yapmış. Yoksa seyyar manavlar nasıl anons ederlerdi mahalleye geldiklerini? " Domates, biber, patlıcaaann! Domates, biber, patlıcaaann!
Bir anda bütün dünyam karardı
Bu sesle soksklar yankılandı
Domates, biber, patlıcaaannn!"
Kamyonetin üstüne bağladıkları hoporlörden sürekli yayınlanan şarkıyı duyan ihtiyaç sahipleri, doluşurlardı manavın başına. Biraz pazardan pahalı olurdu malları. Ama Allah için çok taze sebze ve meyveler getiriyordu manav İhsan abi. Kimsenin şikayeti yoktu o nedenle söylediği fiyatlardan.
Başka birgün eskicinin sesi yırtardı kulakları. "Eskiler alırım. Demir, bakır, çinko eskileri.. Pamuk, yün yataklar, yorganlar, yastiklar alırım. Eski kilimler, eski halılar, eski dolaplar, eski makinalar alırım. Eskiciiii!" Eski neyiniz varsa, yok bahasına alır, karşılığında, genelde; mandal, plastik leğen falan verirdi para yerine Tilki Mahmut. Neden ona 'Tilki" dediklerini anlamak güç olmasa gerek.
Her perşembe gelen taksitçimizi unutmamalıyım. Sokağın başındaki büyük çam ağacının gölgesine konuşlanır, kasası kapalı kamyonetin arka kapaklarını açar, getirdiği esyaları sergilerdi. Elbiseler, etekler, gömlekler, eşofman takımları, hırkalar, gecelikler, namaz örtüleri, yazmalar.. Ne ararsanız bulurdunuz seyyar konfeksiyon mağazasında. Kaliteden ödün vermeniz koşuluyla elbette. Ucuz ucuz aldığı malları, borç veriyorum diye iki misli fiyatla satardı insafsız Hacı Dayı. Adını bilen yoktu mahallede. Hacı Dayı aşağı, Hacı Dayı yukarı.. Taksit dediğiniz alış verişler aylık olmaz mı? Yook! Hacı dayı haftalık ödeme isterdi. Haftada elli lira ödeyen biri aylık iki yüz lira ödemiş oluyordu sizin anlayacağınız. Elli elli göze batmadığı için kaliteye de pek dikkat edilmezdi doğal olarak. Hacı Dayı da bulmuştu işte yolunu.
Daha kimler gelip geçmez ki sokağımızdan? Sabah erken geçen simitçi Faruk Abi'ye, iki günde bir uğrayan Pak Halı Yıkama'ya, Balıkçı Necati Reis'e de burdan bir selâm gönderelim.
Sokağımızın olmazsa olmazları..Gülen yüzlerimiz..İşlerimizi kkolaylaştıran güzel insanlar..İyi ki varsınız. Ve lütfen sesiniz hiç susmasın..Siz hayatsınız.

Yasemin Evren

Şerif AKARÇEŞME - serifakarcesme@hotmail.com


Facebook'ta Paylaş